Yeni Üyelik Haber bülteni üyeliği |
YUSUF HEMEDÂNÎ HAZRETLERİ (*)Ebû Ya'kûb Yusuf b. Eyyûb b. Yusuf b. el-Hasan b. Vahre,Hemedan bölgesinde Bûzencird kasabasında h. 440 veya441 (m.1049/1050) tarihinde doğmuştur. h. 460(m.1067/1068) tarihlerinden sonra Bağdat'a gelerek ŞeyhEbû İshak Şirâzî'ye istisab etti ve Usûl-i Fırkıh'ta ve Hilaftaaz zamanda arkadaşlarından ileri giderek üstadınıntakdirini kazandı. Merv'de Yûsuf Hemedânî tekkesindebulunan, orada ve sonra Buhârâ'da Hasan Endakî ilegörüşen Sem'ânî'nin verdiği bilgiye göre, Fıkıh'ta vebilhassa ilm-i Nazar'da geniş vukufu vardı. Sonra, gerekBağdâd'da, gerek İsfahan ve Semerkand'da zamanınbüyük muhaddislerinden Hadis öğrendi. Nihayet şer'iilimlerde büyük bir vukuf ve ihata kazandıktan sonra,sûfiyâne mizacının şevkiyle ilim yolunu bıraktı, meşhurŞeyh Ebû Ali Farmedî'den el aldı. Onun ayrıca ŞeyhAbdu'llâh Cüveyni ve Şeyh Hasan Semnânî ile de sohbetetliği rivayet edilir.Yûsuf Hemedânî riyâzet ve mücâhede yolunu tuttuktansonra, Merv'e geldi, oturdu. Bir müddet sonra kalkıpHerat'a gitti. Epeyice müddet de orada kaldı; fakat Mervhalkı tekrar kendi memleketlerine dönmesini rica ettiler,yine Merv'e geldi. Oradan ikinci defa tekrar Herat'a döndü.Hayatının son senesinde yâni 535 Rebiü'l-evvel (1140Ekim-Kasım)'inde yine Herat'tan Merv'e dönerken, Merv ileHerat arasında Bâmiyin kasabasında öldü. Bir rivayetegöre, müridlerinden İbni'n-Neccâr, Hoca'nın cesedini dahasonra Merv'e kaldırtmıştır ve kabri oradadır.Hoca Yûsuf Hemedânî İmâm A'zam'a pek çok mu'tekid idive onun mezhebine sâlik bulunuyordu. Irak, Horasan,Mâverâü'nnehr kıtalarının çeşitli şehirlerinde bulunarakhalkı irşâd ile meşgul olmuş, uzunca bir müddetBuhâra'da bulunmuş. hattâ bir aralık Kûh-i zer'deoturmuştur.Sa'd'üs-Sem'ânî, onun Merv'de tekkesi olduğunusöylediği gibi, diğer kaynaklar da, onun Merv'dekitekkesinin o zaman Horasan'ın Kâ'besi sayılacak kadartanınmış ve mübim olduğunu bildiriyorlar. İlim ve fazlı ile,gösterdiği kerametlerle o zamanki İslâm âleminde genişbir şöhret kazanan Yûsuf Hemedânî, h. 515 (m. 1121-1122)tarihinde Bağdâd'a geldi; Selçuklu veziri Nizamü'l-Mülk'ün eseri olan meşhur Medrese-i Nizâmiye'de, hertaraftan koşup gelen seçilmiş bir topluluk karşısında vaazve nasihatlarda bulunuyordu. Vaaz esnasında İbnü's-Sekkâ adlı meşhur bir fakih, kalkıp Hoca'dan bir mes'elesordu; Hoca, "Otur, senin kelâmında küfr kokusuduyuyorum; muhtemeldir ki senin ölümün dîn-i İslâm üzreolmaya!" cevabını verdi. Hakikaten de öyle oldu : İbnü's-Sekkâ Bağdâd'a gelen bir Bizans sefiri ile beraberİstanbul'a gelerek tanassur etti. Hoca Yûsuf Hemedânî'nindaha buna benzer birçok kerametleri, büyüklükleri vardır.Hoca Abdü'l-Hâlık Gücdüvânî, Makâmât-ı YûsufHemedânî unvanlı risalesinde Şeyh'in hayat ve tabiâtınıen samimi bir surette gösteren birçok bilgi veriyor. Buhususta ilk kaynak sayabileceğimiz Sem'ânî'nin ve dahabaşka muhtelif mecazların, gözlerimiz önünde birazmübhem bir surette canlandırdığı âlim mutasavvıf siması,Hoca Abdü'l-Hâhk'ın verdiği bilgi sayesinde çok açık,canlı bir şekil alıyor ve biz Yûsuf Hemedânî'yi yalnız maddîsiması ile, tabî'at ve âdetleriyle değil, ruhunun bütünçıplaklığı ve derinliğiyle görüyoruz,Yûsuf Hemedânî uzun boylu, çiçek bozuğu, uzun kumralsakallı, zayıf bir adamdı; yünden ve dâima yamalı elbisegiyer, dünya işlerine ehemmiyet vermez, pâdişâhların vebüyüklerin evlerine gitmezdi; eline ne geçerse muhtaçlaraverir, kimseden bir şey kabul etmezdi. Türkçe bilmezdi.Yetmişbeş sene mücerred bulunduktan sonra, nihayetevlenmiş ve zevcesi kendisinden kırk gün önce vefateylemiştir. Herkese karşı çok iltifat eder, halim vemerhametli davranır, misafirlere kendi vilâyetlerindekidervişler ahvâlini sorardı. Kalben zikr ederek nefsinihapsettiği cihetle çok terlerdi. Dâima Kur'ân-ı Kerîmokumakla meşguldü; "Gârter" mahallât-ı müştemilâtındanHoş-dûd denilen yerden câmi'e kadar bir hatm indirir,mescid kapısından Hoca Hasan Andaki ve Hoca AhmedYesevî hanesine varıncaya kadar Bakara sûresini okurdu.Geri dönerken Âl-i 'Imrân sûresini hatmederdi. Kendimescidinden dervişler hücresine gelirken, bu yediyüz"ayak"dan ibaret olan bu mesafede bir cüz' Kur'anokurdu. Arada yüzünü Hemedan'a çevirir ve çok ağlardı.Selmân-ı Farsî'nin asası ile sangı kendisinde idi. Her aybaşında Semerkand mollalarını çağırarak onlarla şeriatsohbeti yapardı. Hazret-i Hızır, daimî musahibi idi. Ağrılarave yaralara ilâç yapar, sıtma için nüsha yazar, herkesinderdine yetişmeğe çalışırdı. Türk ve Tacik bütün köylüleredinin farzlarını öğretmekten üşenmez, dâima hocalıklameşgul olurdu, İslâmiyet'in bütün esas akidelerini te'vilsizkabul ediyor, dâima riyazet ve mücâhede hâlindebulunuyor, Hazret-i Peygamber'in ve ashabının yollarınagitmeyi müridlerine tavsiye ediyordu. Kalbi, bütünmahlûkat için derin bir mahabbetle dolu idi: Hıristiyanların,âteşperestlerin evlerine giderek onlara İslâmiyet'inbüyüklüğünü anlatır, her şeye sabır ve tahammül eder,herkese karşı hürmet ve muhabbet gösterir, ağzındanhiçbir fena söz çıkmazdı. Ehl-i kıble'den kimseyi tekfirettiği görülmemişti. Fakre meyilli idi; altun ve gümüş eşyakullanmaz, fakirlere zenginlerden daha fazla i'tibâr eder,odasında hasır, keçe, ibrik, iki yastık ve bir tenceredenbaşka bir şey bulundurmazdı. Müridlerine dâima Çehâr-yâr'ın menkabe ve faziletlerinden bahseder, onlara namaz,oruç, zikir, riyazet ve mücâhede tavsiye ederdi.504 Ramazanının onbirinci Çarşamba (25 Mart 1110) günüSultan Sencer Semerkand'da bulunan Kasım Cogî'ye birmektup göndererek Şeyh Yûsuf Hemedânî hakkındata'zim ve tekrimlerini bildiriyor, tekkenin dervişleri için50.000 atın gönderiyor ve "Ashâb-ı Kirâm'ın yollarındanayrılmayan bu büyük Şeyh'in hayat tarzını bildirmelerinive Şeyh'den kendisi için Fatiha niyaz etmelerini" ilâveediyordu. Şeyh Yûsuf bu esnada müridleriyle görüşmeküzere Hoca Abdullah Berkî'nin hücresine gelmişti. HocaHasan Andaki, Hoca Ahmed Yesevî, Hoca Abdü'l-HàlıkGücdüvânî ve daha başkaları hep orada hazırdılar.Müridler, Sultan Sencer'in nezrini bildirdiler; o da, onun işiiçin bir Fatiha okudu. Sonra Sencer'e gönderecek sehv vehatâdan başka bir fiili olmadığını söyledi; dervişlerinrecâsı üzerine "Şer'-i Nebevî'ye uygun bizde ne gör-dünüzse yazınız!" dedi. Bu müsâadeye dayanarak,dervişler onun siretini yazıp gönderdiler. Daha hayatındaAbdü'l-Hâlık Gücdüvânî ondan halîfelerini sormuş ve şucevabı almıştı : "Benim halîfem Hoca Abdullah Berkîolacak, ondan sonra Hoca Hasan Antaki, ondan sonra daAhmed Yesevî olacaktır. Hilâfet nevbeti Ahmed Yesevî'yeerişince, Türkistan Vilâyeti'ne sefer edecek ve halîfe senolacaksın!". Hakikaten de öyle oldu. Vefat edeceği gün,arkasını mihraba verdi, ashabına su ısıtmalarını emretti;sonra yüzünü dört halîfesine ve orada hazır bulunanlaradönerek, ''Makamımıza Abdullah Berkî'yi bıraktık. Onauyunuz. Karşı gelmeyiniz, Sultan Sencer için yazdığımızâdabı, müridlere ve ashabınıza söyleyiniz!" dedi veAhmed Yesevî'ye dönerek, Sûre-i Fâtır'ı, Yasin Sûre'sini,Ve'nnâzi'ât Sûresi'ni okumasını emretti. Hatim bitince, birferyattır koptu. Şerî'at hükümlerine ve Sünen-i Nebevî'yefart-ı riâyetle, şer'î ilimlerdeki kudreti ile devrinde büyükşöhret kazanan Yûsuf Hemedânî gözlerini kapadığızaman, onun geniş şöhretinden birçok şeyler halîfelerinede geçmiş, onlar da az zamanda büyük bir ünkazanmışlardır.
|
|
Copyright © 2005 Uzerine.com
uzerine.com Ana Sayfa |
Gizlilik Sözleşmesi |
Üye Girişi